Artık doğum hikâyemi yazmanın zamanı geldi aslında. Berru'nun uyku molalarında ya ben de dinleniyorum ya da temel ihtiyaçlarımı ancak karşılayabiliyorum. Uzun uzun yazabilmek büyük nimet 😊
Hamilelik sürecimi çoğu zaman paylaştım. Çok gezdim, sürekli fotoğraf çektim, yazın ayrı kışın ayrı çalışmaya devam ettim, bol bol su içtim, fırsat bulunca yüzdüm, daldım, fırsat bulursam dinlendim, evde kaldığımda da pilates topunun üzerinden inmedim. İleri geri ve yuvarlak bel hareketleri yaptım. Çok çok çok okudum. Ev taşıdım. Ailem Uşak'ta olduğu için Afyon'da Tevfik'le ikimiz her işimizi kendimiz yapmaya alışığız. Seviyoruz da böyle olmasını. Aile böyle olunuyor. Her neyse konu bu değil 😉
35. hartama kadar çok sağlıklı bir hamilelik geçirdim. Ne mide bulantısı ne kusma yaşadım. Hayatıma devam ettim. 35. haftada bir gece ağrılarla uyandım. Doğum zannettim ama gebelik okulundan ve okuduklarımdan bildiğim kadarıyla kasılma olsaydı aralıklı olurdu. Bu aralıksız ve çok şiddetliydi. Normal değildi.
Öyle de oldu. Berru'nun sağ böbreğimin üzerinde bası yapması böbreğin tıkanmasına yol açmıştı, böbreği aktif hale getirmek için tedavi olmam gerekiyordu. Gebelikte sık görülen bir durum ama daha erken haftalarda kateter takılmasıyla çözüme ulaşılabiliyorken benim haftam ilerlediği için böyle bir imkanımız da yoktu birkaç gün yatış yapıldı. Tek isteğimiz bir iki hafta daha bebeğin içeride kalmasıydı. Çok şükür beş hafta daha durdu 😊 O beş haftada daha çok yürüdüm, daha çok okudum. Nefes egzersizlerimi yapmaya, kol-bacak kaslarını aktif tutmaya dikkat ettim. Asansörü hayatımdan çıkarıp sekizinci katta oturan arkadaşlarımızın evine bile defalarca merdivenlerden çıktım. Son haftalar kegel ve perine masajları yaptım. Ve HypnoBirthing kitabını yanımdan ayırmayıp zıplayan kurbağa pozisyonunu, iç uyluk kasları güçlendirme hareketlerini, pelvik taban egzersizlerini beynime kazıdım. Gevşeme nefesi, dalga nefesi ve doğum nefesi bölümünü defalarca okudum. Ayrıca sayfa 224 'te (hiç unutmam) rahat doğum için olumlamalar kısmını okuya okuya içselleştirdim. Bu kitap benim doğum rehberim oldu. Elbette en başta Tevfik'in, Afyon Dogal Doğum ekibi, gebelik okulundaki bütün ebelerim, sevgili @gokkusgulten ve doktorum İsmail Kestane'nin destekleri küçümsenemez asla.
Girizgahın bu kadar uzun süreceğini düşünmemiştim. Ama doğum sadece o andan oluşmuyor. Aslında kendimi bu kadar hazırlamam benim doğum sürecimdi.
28 Kasım Tevfik'in doğum günüydü ve ben o gün doğum yapacağıma inanmıştım nedense . Nişan geldi mi diye kontrol edip duruyordum ama yoktu. Tevfik kendini serbest bırak dedi, zamanı gelince olacak. Sular aksın, sen önünde durma. Her şey akışında devam etsin. Sadece doğumda değil her zaman söyler bunu gerçi. Doğum günü gecesi bu düşüncenin rahatlamasıyla uyudum ve 29 Kasım sabah 06.00' da bir kasılma ile uyandım. Kendimi serbest bıraktığımdan saatler sonra başlamıştı, evet bu doğumun en yakın habercisiydi.
Enerjiye ihtiyacım olacak biliyordum ve geri uyumalıyım dedim, uyudum. Saat 11.00' da gözlerimi açtım ve nişan gelmişti. Kendimi dinlediğimde kasılmalarım hafifti ve 20-30 dk arasında geliyordu. O gün kendimi dinleyerek geçirdim, markete gittim, yürüdüm, bol bol dua ettim, namazlarımı ayakta kılmaya devam ettim, koltuk yerine sürekli pilates topuna oturdum, kurbağa oturuşu yaptım, her kasılmada burnumdan nefes aldım ağzımdan verdim, birkaç defa duşa girdim. 29 Kasım Salı'dan 30 Kasım Çarşamba'ya geçtik ben hala evdeydim ve dalgalarımı karşılıyordum. HynoBirthing uzmanım ve doulam olan Gülten Hanım gebelik okulundan ebelerimle sürekli irtibat halindeydim. Bana hastaneye kontrole bir git dediler , dalgalar da kendini daha sık hissettiriyordu. Sabaha karşı gittim ve nst'de her şeyin normal olduğunu ve açılmamın başladığını öğrendim. Kendi isteğim ve imzamla doğumu evde karşılamak için geri döndüm. Dalga araları 10 dk'ya düşmüş ve ben kısa kısa da olsa uyuyordum . Bir enerji gelir demişlerdi ama benim sürekli uykum geldi. İyi ki de uyumuşum. Biraz dinlenince doktorumu aradım, 24 saatten fazla zamandır doğumu karşıladığımı ve durumumu anlattım. O gün 13.30'da randevum vardı, doktorum sen 15.00'da gel dedi. Doğuma gidiyor olarak hazırlanıp gittim o saatte. Doktorum her şeyin çok güzel olduğunu, açılmamın 5 cm ve silinme hızımın da %100 olduğunu söyledi. Beni travaya almadı, odada rahat olmam için gebe takip bölümüne sevk etti. Eşim Tevfik ve Gülten Hanım sürekli benimle ilgileniyordu. Olumlamalar yapıyorduk. Her dalgada derin nefes alıp veriyordum. Boşa nefes alıyorsun dedi bir ses, duasız olmaz. Artık her dalgada derin nefes alıp nefesimi Ya Fettah, ya da Hû diye veriyordum. Öyle rahattım öyle huzurluydum ki. Gülten Hanım ve Tevfik masajlar yapıyordu, ben onların sıcaklığı ve huzuru dışında bir şey hissetmiyordum. Doktorum saat başı kontrol etti ve her saatte şükürlerle bir cm açılıyordum. O arada dostlarım geldi, bir kız kardeş yakınlığıyla beni travaya gönderirken saat 17.00-18.00 gibiydi ve 7 cm'de hala ağrı hissetmiyordum. Tek hissettiğim bebeğine yaklasmamın heyecanıydı. Tekerlekli sandalye getirdiler ama ben ona oturur muydum hiç, yürüyerek gittim doğuma. Ağrı değil kasılmaydı tek hissettiğim. Rahmim kendini doğuma hazırlıyordu hem de yaratılışımızın mükemmelliğiyle.
Dogum basladığında saatlerin üzerini örtün demişlerdi gebelik okulunda. Nasıl olur ki demiştim ama saate bakmaya gerek görmedim hiç. Hastaneye gittiğimde özellikle saat kavramını bile unuttum diyebilirim. Artık travaydaydım. Melek gibi bir ebem vardı, Özlem ebe. Benle konuşmaya başladı rahatlatmak için. Ama ben zaten rahattım. Gülten Hanım uyardı, konuşma onunla telkin (HypnoBirthing) bebeği olacak diye. Her ne kadar sözcüklerle iletişim kurmasak da desteğini en az eşim, doktorum ve Gülten Hanım kadar hissettim. Doğum videomu milyonuncu kez izlerken birinde kendime bakmadım, Özlem ebeme baktım. Dua ediyordu. Dudakları hep kıpır kıpırdı. Berru sadece hipnoz bebeği değil aynı zamanda dua bebeğiydi, şükür bebeğiydi. Ben sürekli odada yürüyordum, kasılmaları ya Tevfik 'in kolunda ya Gülten Hanımın sarılışında ya da çömelerek, yatağa ve pilates topuna yüzüstü yaslanarak, demirlere tutunarak nefeslerle atlatıyordum. Evet devlet hastanesi olmasına rağmen doğum odamda hepsi mevcuttu. Açılmam 10 cm'e ulaştığında hala odada yürüyordum, suyum gelmemişti. Saat 20.00 'ı geçmişti anladığım kadarıyla. Ben kaç saattir orada olduğumu aklıma bile getirmedim, o an tek düşüncem bebeğimdi. Çok az kalmıştı kavuşmamıza. İsmail Bey bütün naifligiyle beni teskin ederek keseme müdahale etti; su geldiğinde suyun çok temiz Zeynep, bebek kakasını yapmamış dedi. İnanılmaz bir rahatlama daha... Ayağa kalktım, bu sefer ıkınma isteği oluştu. Hic ıkınmamıştım şimdiye kadar. Yürüdüm, yine çömeldim. Bilincim yerindeydi. Ne yapacağımı biliyordum. Burnumdan nefes aldım, nefes kaçırmadan çenemi boynuma yaslayarak aşağı bası uyguladım. Ağrı değildi bu, aksine bunu her yapışta rahatladım, içimdeki kâseyi serbest bıraktım. Kızım geliyor ve şükürden başka şey çıkmıyordu ağzımdan. Doktorum geldi ve yatağımı doğum çatalına çevirdiler. Yatağa çıktım. Bacaklarımı çatala kaldıramadım, rahatsan dursun dedi doktorum. Rahattım. Birkaç ıkınman kaldı dediler. O kadar yakın olduğuna inanamadım. 40 saat geçmiş meğer ama ne çabuk geçmişti. Kızım geliyordu. Hani herkes başka anlatmıştı. Hepsi yanlışmış , doğum ağrısızdı.
Açıkça söylemek gerekirse tek korkum epizyoydu. İsmail Bey bebeğin başı küçük epizyoya gerek yok deyince en büyük mutluluklarımdan birini daha yaşadım o an. İlk bebeğim olmasına rağmen kesi yoktu, tek korkum yoktu. Ve Berru'nun başı göründü, dokun dediler. Denedim ama elim yetişmedi, hala kızım geliyor diyordum. Hala şükrediyordum. Başka sesim çıkmıyordu. Acele etmem gerekmiyordu, yavaş yavaş deniliyordu. Bana ne denilse yapıyordum, telkinim buydu. Çok sakindim. Ve Berru doğdu. Artık herkes şükrediyordu, Tevfik ağlıyordu. Tam da istediğim gibi kimse bağırış çağırış değildi, tam bir huzur içinde doğdu Berrum. İsmail Bey hemen kucağıma verdi. Ben hemen üzerimdekileri rahatlıkla açtım ve Berru karnımın üzerindeydi. Ten tene temasımız da gerçekleşti. Zihnim o kadar açık ve netti ki her şeyi bilinçli yapıyordum. Kızımla aramdaki ilk güvenli bağlanmanın adımıydı o an beni emmesi. Başını okşadım, sıcacıktık ikimiz de. Sürekli şükrediyordum, kızıma dualar ediyordum. Hatta aferin kızım çok güzel doğum oldu bile demişim onu videoda gördüm. Tevfik'e baktım ağlıyordu. Onun sıcacık eli de üzerimizdeydi. Biraz bekledik ve kordon kesildi. Kızım artık bu dünyadaydı, kızım artık bizdendi. İnsandı. Mucizeden de öte bir şeydi bu, Allah ne büyüktü ne yüceydi. Tevfik ve bebek hemşiresi kızımla ilgilenirken doktorum benim yanımdaydı plasenta da gelmişti. 30 Kasım 2016 Çarşamba, saat 20.50 , Berru Hatıpoğlu 3 kilo 140 gr ve 52 cm olarak kollarımdaydı. Doğumhaneden çıkarken bir alkış bir kıyamet. Kapı dostlarımızla doluydu. En az bir 15 çift aile dostumuz bizimleydi. Bu nasıl bir mutluluk. O akşam saatinde kimler nerelerden gelmişti. Mutluluğumuz beşe ona yüze katlandı. Allah hepsinden razı olsun. Allah'a çok şükür çok şükür çok şükür Berrum için, Tevfiğim için, böyle bir doğum nasip ettiği için, dostlar için, İsmail Bey için, Gülten Hanım için, Özlem ebe için. Anca bu kadar kısa anlatabildim. Allah hayırlısıyla herkese nasip etsin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder